Pınarhisar Poyralıköyü tarihi

Pınarhisar ilçesinin eski bir tarihe sahip olan köylerinden olan Poyralıköyü 1877–1878 Rus-Türk Savaşı sonrası başlayan göç, Plevne'nin Lofça kazasının Ogarçin mahallesini de köyün bu

KÜLTÜR SANAT 12.04.2015 12:23:00 0
Pınarhisar Poyralıköyü tarihi

Öküz arabalarını tenteleyerek, önemli eşya ve yiyeceklerini arabalarına yükleyerek Lofça’dan ayrılarak buraya 60 araba ve aile gelip yerleşmiştir. Rus topçusunun sivil halka top atışları ile büyük zayiat verdirmesi ve sonraki yıllarda Bulgar Prensliği kurdurmak suretiyle esareti dayanılmaz hale getirmesi göçün başlıca nedeni olmuş.

 

 1877’ de göç kararını veren 60 aile İstanbul’un Anadolu yakasından Trakya yakasına geçerek kendilerine  uygun buldukları bir yere yerleşmek üzere meşakkatli bir yolculuğa çıkmıştır.

 

 

KIZILZIKDERE MEVKİİ YERLEŞİM YERİ OLARAK GÖSTERİLDİ

 

 

1891 yılına dek çeşitli yerlerde konaklayarak bir süre göçebe yaşamı sürdürdüler. Kırklareli’ne geldiklerinde artık yorgundular. Buralarda yerleşecek yer istediler. Kızılcıkdere’nin bulunduğu yer kendilerine gösterildi. Ama su bulunmamasını beğenmeyerek yola devam ettiler.Bir gecenin beyazlığında yorgun argın olarak ormanlık içinde bir dere kenarına vardılar. Kar arabalarının yürümesine izin vermiyordu. Bir kışı geçirdikleri Şıpka’yı anımsadılar. Zorunlu konaklamaya karar verdileri. Sabahleyin bir kısmı yaya olarak dereyi takiben güneye, bir kısmı da kuzeye doğru gittiler. Tozaklı’nın iki yıl önce kurulmuş bir göçmen köyü olduğunu güneye gidenler öğrendi. Kuzeye gidenler de Kaynaklar’ı gördü ve oraya yerleşmeyi uygun buldular. Kaynaklar’da kışın etkisi geçinceye kadar iki ayı aşkın bir süre kaldılar. Köyün ilk doğumu Kaynaklar’da oldu. Adı Fazlı konuldu. Kar kalkınca bu gün köyün bulunduğu yere gelip yerleşim yerlerini belirlediler. Evlerini, ahırlarını yapmaya icar ya da mallığına tarla alıp yaşamlarını düzene sokmaya başladılar.

 

 

 BASKILARA KARŞI KOYDULAR YILAMADILAR

 

Köyün doğal yapısı; güney ve batısı tarla, şosenin kuzey tarafı ve köyün doğusu meşelikti. Bu yerleşimi Pınarhisar’ın Rum ve Bulgar halkı, İslambeyli’nin Bulgar halkı ve Soğucak’ın Rum halkı istemiyordu. Tacizler başladı. Ancak bu yeni köylülere Pınarhisar ve Akören’deki Türk ağaları destek vaat etti. Tuna boyunun fizikli insanları mücadele ederek bu rakiplerini yıldırdılar. Kurdukları köyün hudutlarını iki yıl içinde belirleyip hudutları içindeki tarlaları Rumlardan satın aldılar. Bir kısmı da ormandan açmalar yaptı. 1927 yılı Poyralı hududunun aslı 1905 yılında yapılmıştı. Böylece Poyralı Köyünün kuruluşu tamamlandı. Bulgaristan’dan göçler devam ettiğinden 4 yıl içinde köye 31 aile daha gelir. Bu gelenlerin çoğu Becanova’dandır. Adı derenin adına çağrılı olarak Poyralı oldu. Taşıma ve ulaşımın bu yörede araba ile sağlandığı yıllarda at arabasının en dayanıklı “poyra”ları bu derenin boyundaki karaağaçlardan yapılırmış. Rivayete göre dere ve köy, adını buradan alıyor.Köyün adı ile ilgili başka rivayetler de vardır. Bunlardan birincisi köyün yıl boyunca Poyraz rüzgârlarına açık olması, diğeri de Poy adı verilen kokulu bitkinin çayırlarda bolca yetişmesidir.

 

 GENEL BİLGİLER VE POYRALI’NIN GELİŞİMİ

 

442 Sayılı Köy Kanunu içinde kalarak hizmette çok başarılı olmanın güçlüğüne karşın köyümüzde köylünün devlete öncülük ettiği birçok işler yapılmıştır. 1965 yılında cami ve minare onarımı malzeme ve emek olarak köylümüz gerçekleştirdi. 1969 yılında yapılan içme suyu şebekesi için, borular ve çeşmeler için kullanılan çimento dışında 

 

tüm çalışma köylüler tarafından imece usulüyle yapıldı. İlkokul, muhtarlık binası, dükkânlar köylünün katkı ve emeği ve devletin desteği ile ortaya çıkan eserler olmuştur. 2005 yılı yazında yapılan kanalizasyon ve karayollarının düzenlemesi olan üçgen de aynı anlayış ile yapılan hizmetlerden biridir.

 

 Bir de burada unutulmayan hizmetlerin unutulmayan sahipleri var. Örneğin köye dışarıdan bakıldığında günün mimarisinden farklı iki bina göze çarpar. Biri cami, diğeri İlkokul; 1915–1917 yılları arasında Pınarhisar Kaymakamı, Arap Kaymakam’da denilen Sadullah Koloğlu, Rum usta ve kalfalarla, yaşlı ve gençlerin işçiliğini birleştirerek, gerekli malzemeleri temin ederek yaptırmıştır. Yörede birçok eseriyle tanınan bu ismi, Poyralı halkı her zaman şükranla anmaktadır.

 

 

 PARPARALILAR TARAFINDAN KURULDUĞUNU GÖSTERİYOR

 

 Poyralı köyünde yerleşik düzenin çok eskilere dayandığı konusunda birçok ipucu bulunmaktadır. Bu günkü Poyralı ilk çağlarda köye 2 kilometre uzaklıkta ve kuzey yönünde bulunan, bu gün halkın Kaynaklar Mevkii diye adlandırdığı bölgede kurulmuştur. Günümüzde Parpara Geçidi olarak anılmakta ve Helence’de “Parparların Yeri” anlamına gelmektedir. Parpara sözcüğü ise Helence’de “Ulu Su” anlamına gelmektedir. Kaynakların Parpara ile yakın ilgi ve ilişkisi bulunmaktadır. Bir başka bilgiye göre de Parpara; “Koca Su Pınarı Yöresi” anlamına gelmektedir. Bütün bunlar ilk Poyralı’nın Kaynaklar Mevkii’nde M.Ö.1200 veya 1000 yıllarında Parparalılar adını taşıyan bir kavim tarafından kurulduğunu göstermektedir. Köyün adı mitolojide Şafak Tanrısı Eros’un oğlu Boreas’ın (Bora=Poyraz) Trakya’daki yeri olarak geçmektedir. (Kaynak: Nazif Karaçam – Efsaneden Gerçeğe Kırklareli- Kırklareli Belediyesi Yayınları) Öte yandan köy hudutları içinde ve Balkan Harbi’nden kaldığı anlaşılan toplu mezarların şehitlerimize ait olduğu belirlenmiş ve bunlar köy mezarlığına taşınmıştır. Yine yörede bulunan ve eski dönemlere ait birkaç mağara bu gün içleri taşlarla doldurulmuş olarak bulunmaktadır.(Kaynak:Poyralı Çevre ve Kültür Şenliği için basılan kitapçık.)

 

BALKAN SAVAŞI DÖNEMİ

 

 Köy 9 yıl içinde Türk kimliğini çevredeki Rum ve Bulgarlara göstermek ve üstünlüğünü her alanda kabul ettirmek için özen göstermiş. Değirmeni, aba-uçkur-ferace-gömlek-torba-kilim-yorgan-döşek dokumacılığı, düğünlerinde at koşusu, güreş, gençlik koşuları gibi yarışmalarla çevre Türk köylerinde etkinliklerine örnek teşkil etmiştir. Köyde tam bir huzur, birlik ve dayanışma vardır.

 

Yıl 1912. Nisan ayları sonları. Mısırlar ekilmiş, kazılmış, köy halkı buğday hasadına hazırlanırken Bulgarlar Pınarhisar’ı almış ve derenin batı yamaçlarında mevzilenmiş. Derenin karşı tepelerinde de Türk askeri. Köy  halkı topluca bu aşamada yine göç etmek zorunda kalır. Yine arabalara yiyecek ve giyecekler konur. İlk durak İstanbul. Orada bir süre kalınıp Anadolu’ya geçilir. Herkes dağılıyor. Adapazarı, Eskişehir, Çorum, İnebolu ve Kütahya çoğunlukla gidilen yerler. Bulgarlar köyde her şeyi yağmalıyorlar. Balkan Savaşı’nın en kanlı boğuşması köyün hudutları içinde oluyor.

 

Bulgarlar geri çekilmek zorunda kalınca göç edenlerin büyük bir bölümü köye dönüyor. Yıkılanlar  imece usulü ile onarılıyor. Yağmalanan hayvanlar çevredeki Rum ve Bulgarlardan geri alınıyor. Bir iki yıl içinde işler yeniden düzene giriyor.

 

 

 

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARI

 

Yıl 1914. Savaşa katılmanın ilk istemi seferberlik. Eli silah tutan askere alınacaktır. Köyün erkekleri Galiçya, Suriye ve Yemen’e gönderildi. Köyde ihtiyarlar, kadınlar ve çocuklar yaşam savaşı sürdürürler. Izdıraplı, korkulu yıllar yine başlamıştır. Ama kalanlar her ne pahasına olursa olsun göç etmekten yıldıkları için burada son kişi kalana kadar mücadele etmede kararlılık göstermiştir.

 

KURTULUŞ SAVAŞI YILLARI

 

 30 Ekim 1918’ deki Mondros Anlaşması ile tüm Trakya’da galip devletler hâkimiyet kurmak için teşebbüse geçtiler. Poyralıköyü bu dönemde yoğun trafiğin merkezi oldu.Doğal ve coğrafi durumu gereği. Sevr Anlaşması’nın Trakya’yı Yunanlılara vermesi ile 10 Ağustos 1920’ den itibaren işgale uğradı.

 

 8 Kasım 1922 sabahı güneş doğarken, Vize yolundan köye giren Türk kuvvetlerinin gelişine değin Yunan işgalinin zulümleri yaşandı. Bu iki yılı aşkın dönemde  Poyralı çok zülm görmüştür. Seferberlik nedeniyle eli silah tutanlar cephede idi. Köyde ihtiyar, kadın ve çocuklar vardı. Sabahları yoklama yapmak için köylü okula, camiye toplanıp yaşlı erkeklere işkence yapılıyor, sakat bırakılanlar, işkence sonrası ölenler oluyordu. Geceleri evlere baskınlar düzenlenip para ve silah aranıyor, “yok” diyenlere işkenceler uygulanıyor, yaşlılar bacalık zincirlere ters asılarak yakılıyordu. Hatta gece evlerinden alınan üç genç Molla Mehmet Köprüsü’nden atılarak öldürülmüş.

 

 Bu gençlerin mezarları bugünkü Poyralı Şehitliği’nde bulunmaktadır. Bu baskılar, ihtiyarları, kadınları, 15–18 yaşlarındaki delikanlıları, geceleri toplu halde bulunmak ve ateş yakarak korunmayı düşündürtmüş ve bunlar da yaşama geçirilmişti.

 

 Baskılar iyice artınca Kazan Köyü’ne gidilmiş, bu köy iki ayı aşkın bir süre Poyralıköyüne yiyecek ve yatacak yer sağlamıştır.

 

12 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi’nden sonra köyüne tekrar dönen köylü her şeyinin yağmalandığını bir kez daha görmüştür. Birinci Dünya Savaşı sırasında tüm yurtta oluşturulan Halk Cemiyetleri Trakya’da da “Trakya Müdafa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında kuruldu ve Yunan işgali boyunca insanlarımızın nefes alabilmesine yaradı. Bu cemiyet üyeleri işgalin kalkmasından önce uyguladıkları vur-kaç taktiği ile düşmana epeyce zayiat verdi. Bu esaretli yıllarda Yunanlılar tarafından Miloz’a götürülen köylülerden bir kısmı maalesef geri dönemedi. 

 

 

CUMHURİYET DÖNEMİ

 

Cumhuriyet ile birlikte artık esaret son bulmuştur. Ama yoksulluk, cehalet vardır.  Yeni Kemalist devrimlerle insanlarda gelişme, değişme süreci de hızla başladı. Arapça yerine Türkçe eğitime geçildi. Vergiden adalete, giyim kuşama değin her şey değişmişti. Özkaynaklara dayalı üretim, sanayileşme, ulaşım, taşımacılık, sağlık gibi bütün alanlarda yenileşme ve gelişmenin tohumları yeşermeye başlamıştı. Seçme ve seçilme hakkı verilip, laik ilkeler hayata geçirilirken, tekkeler, zaviyeler, sübyan okulları kaldırıldı. Hurafelerin yaşam alanının yok edilmesiyle köyde de değişimler hızla başladı ve okuma-yazma öğrenenlerin sayısı çoğaldı.

 

 Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü döneminde İkinci Dünya Savaşı’na Türkiye katılmadı. İnsanlarımız ölmedi, evlerimiz yıkılmadı bu kez ama vatanımızın hudutlarına dayanan savaş nedeniyle bütün ülkeden olduğu gibi köyümüzden de çok insan askere alındı. Askerlik süreleri uzatıldı, üretim azaldı ve tüketim arttı. 1941 yılında köyümüz bir tümene ev sahipliği yaptı ve evlerimizi, ahırlarımızı onlarla paylaştık. 1945 yılında savaş bitinceye kadar halkımız sıkıntılı, korkulu ve yoksul yıllar geçirdi.1945 yılında başlayan okul seferberliği köyde aslında çok zayıf olan ekonomik gücünü daha da zayıflattı. Hele varlıklılar ve yoksullar arasındaki eşitsizlikler, bu olumlu ve gerekli oluşuma zarar verdi. Savaş yıllarında köylüden Öşür Vergisi alınması ile başlayan hoşnutsuzluk, köyde de yönetime güveni zayıflattı. Cumhuriyet kurulduktan sonra muhtarlık seçimleri iki yıllık olarak yapılmıştır. 1946 yılında 4 yıla çıkarılmıştı. Cumhuriyetten 1946 yılına kadar Ahmet Sarıoğlu yapmıştır. Daha sonraki yıllarda da  muhtarlık yapanların dışında 2006 yılından 2004 yılına kadarda Kırklareli ilinin ve Trakya’nın ilk kadın  muhtarı olan Cemile Esen’de burada muhtarlık yapmıştır.

Marmara Haber