'Atatürk'ün izinde, Cumhuriyet yolunda'

Çerkezköy Belediyesi'nin 10 Kasım Atatürk'ü Anma etkinliği kapsamında gazeteci ve yazar Sunay Akın, Çerkezköy'de 'Atatürk'ün izinde, Cumhuriyet yolunda' konulu sunum yaptı.

GÜNDEM 11.11.2021 12:57:00 0

Önceki akşam saat 20.00’da Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen söyleşide Çerkezköylülerle bir araya gelen Sunay Akın, “10 Kasım, Atamızın aramızdan ayrılışının 83’üncü yıldönümü. Hüzünlü bir gün ama bugün bana umut katan bir gün. Çünkü her yıl olduğu gibi Anıtkabir tıklım tıklım. Türkiye’nin her yerinde insanlar Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sevgisini sunuyor. O’nun şu sözü çok önemli. ‘Benim bedenim elbet bir gün toprak olacak ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacak’ Yani O’nun haklı çıktığı bir gün. Bugün öyle bir gün artık” dedi.

 

 

“GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER”

 

Atatürk’ü anlatmaya Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan 14 gün sonra İstanbul’un işgal edildiği 13 Kasım 1918’den başlayan Sunay Akın, “İstanbul’un işgal edildiği gün Gazi Mustafa Kemal Atatürk de İstanbul’a geliyor.  Haydarpaşa Garı’ndan çıkınca işgal edilen İstanbul’u görüyor. Atatürk’ün hayatındaki en kötü, en karanlık gün o gündür. Cevat Abbas’a o ünlü sözünü söylüyor: Geldikleri gibi giderler. Ama bu sözden önce o gün kendisini garda karşılayan Doktor Rasim Ferit’e bir söz söylüyor. O söz ‘geldikleri gibi giderler’ sözünden çok daha önemlidir. O sözü bilseydik inanın bugün başka bir Türkiye vardı. Görüyor kötü manzarayı, diyor ki ‘Buraya gelmem büyük bir hata, bir an önce Anadolu’ya dönmeliyim’. Bizim Kurtuluş Savaşı’mız başlamıştır. Bizim bağımsızlık savaşımızın başlangıcı 13 Kasım 1918, İstanbul’un işgal edildiği gün. Biz Rasim Ferit’e söylediği bu sözün bilgisinin ışığında olsaydık bugün cehaletin ve karanlığın saçma sapan bir şekilde ‘Atatürk’ü Anadolu’ya saray, padişah gönderdi’ saçmalığına ehemmiyet vermezdik” dedi.

 

“BİZİM KURTULUŞ SAVAŞIMIZ 13 KASIM 1918’DE BAŞLAMIŞTIR”

 

Atatürk’ün o gün Galata’daki Pera Palas Oteli’nde bir oda tuttuğunu söyleyen Sunay Akın, “Bir hafta kaldı, parası bitti. Beyoğlu’ndaki yakın arkadaşının evine sığındı. Bunu neden yaptı? Çünkü duydu ki o gün işgal güçlerinin generalleri Pera Palas’ta kalacak. Gitti Pera Palas’ta bir oda tutu, indi lobiye Hepsi Mustafa Kemal’i tanıyor Çanakkale’den. Çanakkale’de yendiği bütün generaller karşısında. ‘Geldiniz ya ben de geldim, buradasınız ya ben de buradayım.’ Kurtuluş Savaşı’mız başlamıştır. Psikolojik harp. Bizim Kurtuluş Savaşı’mız 13 Kasım’dan sonra Pera Palas Oteli’ne gidip işgal kuvvetlerinin komutanlarına bakışıyla başlamıştır” diye konuştu.

 

 

“ONLAR ATATÜRK’ÜN DÜŞMANI BİLE OLAMAZLAR”

 

Sunay Akın, “Sakın ola ki cehaletin karanlığında yaşayıp Atatürk’e dil uzatanlara, O’nun aleyhinde yalan yanlış cehaletin diliyle konuşanlara, bayramlarda Atatürk’ü anmayanlara Atatürk düşmanı demeyin. Neden mi? Çünkü Atatürk öldüğünde yaşlı bir adam gardırobundan naftalinli üniformasını çıkarıp giyiyor, İstanbul’a geliyor ve Atatürk’ün naaşına eşlik ederek Ankara’ya kadar onunla gidiyor ve Ankara’da son mekanında onu selamlıyor. William Bedford. Atatürk’ün Çanakkale’de yendiği, Pera Palas’ta önüne çıktığı, bir kez daha yendiği William Bedford. O nedenle Atatürk düşmanı demeyin ki  onlar Atatürk’ün düşmanı bile olamazlar” diye konuştu.

 

“İŞGALE İLK DİRENEN İSTANBUL KABADAYILARI”

 

İstanbul’un işgaline ilk direnenlerin İstanbul kabadayıları olduğunu söyleyen Sunay Akın, “Aralarından biri giderek ünleniyor. Usta Kemal adamlarıyla Beyoğlu’nda sabaha kadar işgal güçlerinin askerlerini dövüyorlar. Ünlü bir çizerimiz Haldun Sevel, Usta Kemal’in çizgi romanını hazırlıyor. Gazeteye gidiyor, yazı işleri müdürü diyor ki ‘Çok güzel çizgi Roman ama Usta Kemal diye kabadayı olmaz, biz bunun adını Ustura Kemal yapalım.’ Ustura Kemal aslında ilk direnen İstanbul kabadayılarından biri. Ustura Kemal, Beyoğlu’nda işgal güçlerine karşı direnirken, bazı gençler de sabaha karşı Beyoğlu’nun meyhanelerinde içen ve sarhoş olan İngiliz askerlerini döverek direnişe destek verir. Yine sabaha karşı birkaç kişiyi pataklıyorlar, fakat bu sefer İngiliz devriyesi bunların peşine düşer, birkaç tanesi devriyeye yakalanırken 3-4 tanesi kaçar. Bu gençlerin liderinin yakalanmaları an meselesi iken bir bakkal kapısını açar ve onu içeri alır. Bakkal, ‘Bu iş böyle olmaz, Anadolu’ya giderek Kemalistlere katılın, direnişe öyle destek verin’ der. İşte o akşam bakkalın kurtardığı delikanlı Nazım Hikmet’tir. O çocuk Anadolu’ya geçmekle kalmıyor, Kuva-yi Milliye’nin en güzel şiirini yazıyor” dedi.

 

 

 “BEN KEMALİSTİM”

 

Kemalist lafının o tarihlerde doğduğunu söyleyen Akın “Kemalist demek antiemperyalist, işgale karşı, bağımsızlığı savunan demektir. Başka da hiçbir anlamı yoktur. Sizi bilmem ama ben Kemalistim. Eğer kim ki karşına çıkar, Cumhuriyet dönemindeki herhangi bir olaydan dolayı ‘Kemalistler’ derse oradan kaç. Çünkü cahille tartışma, bilmeyen seni de cahil sanır” diye konuştu.

 

İLK TENCERE TAVA ÇALMA EYLEMİ

 

Kız Kulesi’nin işgal yıllarında İngiliz Karakolu olarak kullanıldığını anlatan Sunay Akın, “İşgal İstanbul’unda bir kadın, Fransız askerlerini protesto için tencere tava çalıyor. Bu, bizim ülkemizde ilk tencere tava çalma eylemidir. Ressam Celile Hanım. Nazım Hikmet’in annesi. İlk tencere tava eylemini başlatan odur” ifadelerini kullandı.

 

“ÜLKESİNİN GELECEĞİNİ BİR ÇOCUĞA EMANET EDEREK AYRILDI İSTANBUL’DAN”

 

16 Mayıs 1919’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıktığını anlatan Sunay Akın, “Bandırma Vapuru’nda görev yapan bir denizci olan Hacı Tevfik Bey ailesiyle vedalaşırken, babasının Mustafa Kemal’in Karadeniz seferine çıkaracağını duyan 14 yaşındaki oğlu, Mustafa Kemal’i görmek istiyor.  Mustafa Kemal çocukla göz göze geliyor ve o gün ona diyor ki ‘Bu vatan hepimizin, daha çok siz gençlerin. Vazgeçmek yok. Mustafa Kemal Atatürk’ü bağımsızlık savaşına uğurlamak için sadece bir kişi 16 Mayıs 1919 günü Bandırma’ya kadar gitti. O da bir çocuk. O’nu İstanbul’dan bir çocuk uğurladı. Bir başka anlamı şu, Atatürk başaramasaydı, gözü arkada kalmayacaktı. Ülkesinin geleceğini bir çocuğa emanet ederek ayrıldı İstanbul’dan. O çocuk ünlü kütüphanecimiz, Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu. Ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Nuri Ulusu adına bir kütüphane yok” dedi.

 

 

“ASIL SAVAŞIMIZ BUNDAN SONRA BAŞLIYOR”

 

Sunay Akın, Atatürk’ün bilgiye verdiği önemi de şu sözlerle anlattı: Atatürk çok kitap okurdu. Gittiği her yere kitaplar taşırdı. Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Ankara’dan İstanbul’a gidecek trenle, Çankaya Kütüphanesi’ne geliyor, Nuri Ulusu’ya bir liste uzatıyor ‘çocuk, şu kitapları hazırla. Beraberimde yarın İstanbul’a götüreceğim. Nuri Ulusu, kitapları karton kutulara koyarken Atatürk geliyor.  ‘Böyle olmaz, bekle’ diyor, çıkıyor. Kütüphaneye geri geliyor, yanında 2 asker. Askerlerin ellerinde tahta sandıklar. Atatürk alıyor tahta sandıklardan birini Nuri Ulusu’ya uzatıyor. ‘Bak çocuk, biz Kurtuluş Savaşı’nı bu sandıktaki mermilerle kazandık. Kitaplarımı bu sandıklara koy. Asıl savaşımız bundan sonra başlıyor’ diyor. Okunan her kitap, Atatürk’ün gösterdiği yolda kazanılan bir zaferdir. Atatürkçü düşünce bilimin, bilginin yolunda yürümek, kitap okumaktan başka bir şey değildir.”

 

 “SEÇİP ORKESTRAYA GÖNDERDİKLERİNİZ NOTA BİLECEK”

 

Demokrasinin farklı düşüncelerle, farklı enstrümanlarla kurulan en güzel orkestra olduğunu söyleyen Sunay Akın, “Her farklı düşünce bizi zengin kılar. Her farklı düşünce bir enstrümandır. Ama seçip orkestraya gönderdikleriniz nota bilecek. Nota bileceğiz, bu çok önemli” dedi.  Bilimin önemi ve Cumhuriyete giden yolda bilim insanlarının karşılaştığı zorlukları da anlatan Sunay Akın, Atatürk’ün asıl zaferinin savaş meydanlarında kazanılan zaferlerin çok ötesinde olduğunu belirterek “Büyük Taarruz başlamadan önce Atatürk İstanbul’dan getirttiği Çalıkuşu romanını okuyordu. Etrafındakilere “Asıl sorun bu, bu kitaplardaki sorunu çözmeliyiz” diyordu. Kurtuluş bize Çalıkuşu ile geldi. Bir kadınla geldi” ifadelerini kullandı.

 

“ANITKABİR, YILDIZIN OLDUĞU YERDEDİR”

 

Anıtkabir’in yapılış öyküsünü de anlatan Akın, “Anıtkabir, Çankırı'daki ocaklardan getirilen taşlarla yapıldı. Roma döneminde o taşlardan mabet anıtlar yapılıyordu. Müthiş değil mi? Ve Anıtkabir'in yapımında Türkiye'nin bir köyünden, Ağırnas'tan (Kayseri) taş ustaları getirildi. Mimar Sinan'ın köyüdür orası… Sinan'ın hemşerileri yaptı Anıtkabir'i… Şimdi gördün mü Anıtkabir'i? Anıtkabir'de Mimar Sinan'ın gölgesi var aslında, bir izi var. Bir ülkenin zenginliği hisse senetleri değil hissi senetleridir. Anıtkabir'in yapımında eski adı Rasattepe olan Anıttepe seçildi. Atatürk, oradan Ankara'yı seyretmeyi çok severdi. Ankara'nın yerleşimi bir hilal gibidir. Anıttepe'nin olduğu yer de yıldız. Yani Anıtkabir yıldızın olduğu yerdedir. Hilal ve yıldız da, Türkiye'nin tam ortasında” dedi. Usta tiyatrocu, şair ve yazar Sunay Akın, söyleşinin ardından uzun süre ayakta alkışlanırken, Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak ve Çerkezköy Belediye Başkanı Vahap Akay tarafından kendisine çiçek takdim edildi. “Atatürk’ün İzinde, Cumhuriyet Yolunda” konulu söyleşiye Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak, Belediye Başkanımız Vahap Akay, Belediye Başkan Yardımcısı Nedim Yılancı, Atatürkçü Düşünce Derneği Çerkezköy Şube Başkanı Dündar Orhan, Meclis Üyeleri ve Çerkezköylüler izledi.

 

Haber / Gülveren ALTUNOĞLU