Erol Taşdelen


Korona19 Savaşında Faşist Bankacılar


Hitler, Mussolini, Salazar, Stalin, Franco, ortak özellikler diktatör olma dışınca askerleri cephede savaşırken sığınaklarına kapanmalarıdır.
Tıpkı bugünkü banka üst yöneticileri Korona Savaşındaki gibi.
Onlar da emrindeki insanlara “arkanızdayız” diye mesajlar gönderirlerdi.
Bu komutanların Cephede oldukları görülmezdi.
Sadece savaş ortamı yumuşayınca sığınaklarından çıkarlardı. Tam da bugünkü Korona savaşında banka üst yönetici kendilerini bu konuma düşürdüler. Yazık! Ben bu gruba girmiyorum davranışı gösteren liderlere selam olsun.
Korona test Kitleri yetersizdi 2020 Mart son haftası yeni geldi, yeterli olmadığı için testler yapılamıyor hali ile Türkiye genelinde vaka sayısı da sınırlı açıklanıyordu. Açıklanmaması veya test yapılamaması olmadığı veya yayılmanın yavaş olacağı anlamına gelmez.
Bankalarda şube cephesindekiler ölsün mü?
Bankalarda en alttakiler şubelerdir. Cephedeki askerler yani. Emekçiler yani. Zor zamanlarda ara Komite Merkezi Bölgelerdir ama zor zamanlarda arkanızda göremezsiniz cephede sizi satan arkanızda durmayan ilk grup bunlardır.
Performans toplantısında biraz zor durumda kalır gibi olun ilk bölge müdürü satar sizi, hemen karşı cepheye geçip size saldırırlar. Kendileri mükemmeldir ama saha onların istediği gibi davranmamıştır. Yalan! Hoş ortada taktir edilmesi gereken bir başarı var ise madalyonu da bunlar kendilerine takılsın isterler. O işi şube ile işbirliği yapıp nasıl bitirdiğini abarta abarta anlatır. Bölge ekibi sadece kendini pazarlamak için vardır sanırsınız. Bazıları kol saati de takar bu sayede. Davranışlarını yadırgamayın, Liyakat ile değil atanma ile gelmiştir çoğu çünkü.
Korona19’a bulunan çözümler.
Siz hiç korona sürecinde “banka personeline moral için CEO şubeleri ziyaret etti” haberi okudunuz mu, okuyamazsınız. Çünkü “müşteri ziyareti yapmayın” diye sözde sizi koruyormuş imajı vermeye çalışanlar şubelerin potansiyel  risk alanı olduğunu bilmiyorlar mı sanıyorsunuz.
Hiçbir bölge müdürünün “şubeleri dolaştım alınan tedbirleri yerinde gördüm, tedbiren şunlar yapıldı” diye bir mailini okudunuz mu, okuyamazsınız.

 

Evlerine çoktan çekildiler. “Dijitalleştik” diyen çoğu bankanın cep telefonundan mail okuma ve mail gönderme dışında evde çalışabilecek altyapısı olmadığı da çıktı bu süreçte. Yemişim sizin dijitalliğinizi. “Kahramanca bölgelerde tek başlarına” kaldık diyenler aslında “Genel Müdürlükten telefon gelsin de erken çıksam” diye dua edenler aynı zamanda. Bazıları, cam odalarından çıkmaz orası adamların akvaryumu oranın dışında yaşayamazlar çünkü.
Gerçekten bölgeler ne işe yarar?
Hep diyorum : bu dijital çağda bölgeler şubelerin önünde ne büyük engeldir. Şubelerin ayağındaki prangadır. Genel müdürlüğe çek, bölge kadrosunu daralt, şube müdürlerine inisiyatif ver, bak o zaman dinamik banka nasıl olurmuş gör. Hoş o inisiyatif yetkinliğine sahip kadro da bırakmadı bazı bankalar sahada.  Yoksa sistemleriniz hala raporlama yapılamaz halde mi. Bazı bankalarda bölgelere rapor hazırlamaktan şubeler çalışamaz hale gelmiş. Sistemden çekip alabilecekleri raporları bile şubelerden istiyor ağalar. Müdürün personeli çağırıp şu fotokopiyi çek demesi gibi bir şey işte. Bazı şaşkınlar hala eski alışkanlıkları ile çalışmaya devam ediyor. Durum analizi yapamayacak, insan psikolojisinden anlamayacak kadar liyakattan yoksunlar, sahadan uzak oldukları için hala hedef, ürün satış mesajları atıp şubelere işkenceye devam ediyorlar. Her diktatörün işkenceci adamları olur sistemi böyle kurgularsan.  Ne diyeyim : Zulmün artsın ki tez zeval bulasınız!
Parasını verir ölümünü seyrederim
Yeni kuşak bilmez, Gülter Wallraff adında cesur bir Alman gazeteci Türk gibi şirketlerde çalışarak başından geçenleri 1985’lerde “En Alttakiler” ismi ile yayınladı.  Kitaptaki en ilginç bölüm Radyoaktif içeren Santrallerin haftalarca durdurulup temizlenmesi yerine Türkleri bu santrallere sokarak temizlediklerini ortaya çıkarmasıydı. Türkler “radyasyon alıp erken ölmelerini sağlayan” bu işi niçin kabul ediyorlardı. Tabi ki “çaresizlik ve paraya olan ihtiyaç” nedeniyle. Bankaların virüs salgını ile birlikte size niçin Tazminat Ödeneği  vermeye başladığını anladınız mı şimdi!
Savaş ortamında da böyledir. Cephede isyan çıkmasın diye askerlere ek ödenek ayırdılar. 2 bin TL ile 3.500 TL tazminat ödeneği verilecek üstelik ayda. Personelini korumak bu olsa gerek. Bastırır parayı senin ölmeni izlerim. Üstelik medyayı da reklam baskısı ile susturmuşum elimde bunu büyük hizmet gibi sunarım. Bazı bankalar şube yöneticilerini çalışan olarak görmedikleri için onlara bir şey vermemiş.

 

Korona sürecinde Şubelerde bölgelerden gelen kimse gördünüz mü göremezsiniz. Her koşulda “yanınızdayız hoplarız zıpların” denilen kadro evlerine çekilmiş zencefilli cay keyfi yapıyor.
“Ziyaretler iptal” dediler. Niye “Korona kapmayın” diye sözde şubecileri düşünüyorlar. Evde oturup bu tür kararlar almak ne kadar kolay değil mi. Abi elinde şubeye gelen müşterilerde  korona19 Virüsü olmadığına dair rapor mu var. Hayırdır, bu kararı nasıl verdin?

Kıyafet serbest oldu
Savaş ortamında askerin kıyafetinin ütülü olup olmamasını önemi yoktur, pek bakılmaz. Korona savaşında da öyle oldu. Personel kendini rahat hissetsin diye kıyafetler serbest bırakıldı. İyi de oldu. Zira çoğu çalışanın iki bilemedin üç takım elbisesi vardı. Her gün aynı kıyafeti giymek virüs salgınında riski artırır bunun için serbest bırakıldı yoksa sizin kaşınıza görünüze değil. Salgın bitince de devam etsin bu uygulama ilk özür dileyen ben olacağım.
Kamu bildiğimiz kamu
Kamu bankaları “arkamızda devlet var korona morana bize işlemez” edası ile ilk hafta ne personel azaltmaya gitti ne de doğru dürüst önlem aldı. Korona savaşında emir komita zincirinde kimse inisiyatif kullanıp bir şey yapamıyor , personeli  bazı çoğu bankanın yaptığı gibi dönüşümlü çalıştıramıyorlar şubelerde bilesiniz diyelim.
Kuş gribinde ne yapmıştım, herkesin yapabileceği bir şey var
Türkiye’de yüzlerce kişinin öldüğü 2008’li yıllarda görülen Kuş gribinde Çerkezköy’de şube müdürü idim. “Ne yapabilirim” diye düşündüğümde çocukların okullarda ciddi risk altında olduklarını tespit ettim.  Eczacıbaşı fabrikası Çerkezköy’de. Oradan bir dostumun yönlendirmesi ile bayisinden nerede ise maliyetine  bidon bidon dezenfektan aldığımı hatırlıyorum. Bidon bidon mu diyeceksiniz? Ticareti için ya da çok evhamlı olduğum için değil, okullara dağıtmak için. Niyet iyi olunca bu ülkede kapılar açılıyor inanın. Sonra Konya’dan bir imalatçıya ulaştım. Pompalı plastik şişe üreten bir imalatçı. Telefonda niyetimizi söyleyince alacağım adetin yarı maliyeti kendisi karşıladı kutu kutu plastik şişe gönderdi. Aldık bunları Çerkezköy’de tüm okullara dağıttık o dönemde. Kısaca bir şeyler yapmak istediğinizde mutlaka yapılabilir. Yeter ki isteyin. Korona salgınında hiçbir şey yapamıyorsanız evden zorunlu olmadığınız sürece çıkmayın, yaşlı komşularınızın ihtiyacını giderin yeter.
Atatürk olmak kolay değil
Savaş ortamında cephede olan liderler de vardı. Başta Atatürk tabi ki. Korona savaşında liderinizin faşist bir kimlik mi sergileyip sığınaklara saklandıklarını, yoksa  ATATÜRK mü olacaklarını gözlemleyin derim. Sizin ile aynı ortamı paylaşamayanlar hiçbir zaman sizin yanınızda olamaz, onlar için sadece sayı ve maliyetten ibaret kalırsınız bilmenizde fayda var. İş sağlık olunca, sahanın sesini çıkaran bir avuç insan olunca  yazılarımız da sıklaştı ister istemez bunu için de anlayışınıza sığınıyorum.
Erol TAŞDELEN
Ekonomist, Siyaset Bilimci
tasdelen34@göail.com