'TÜRKİYE'DE 20 MİLYON OBEZİTE HASTASI VAR'

Trakya Üniversitesi ev sahipliğinde Tıp Fakültesi Hastanesi'nde, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sibel Güldiken ve Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul Demi

GÜNDEM 17.10.2019 14:50:00 0

Obeziteye ve buna bağlı sağlık sorunlarına farkındalık oluşturmayı amaçlayan bilgilendirme toplantısında, obezite ve riskli bireylerin sağlık sorunlarına yönelik taramalar, obezite tanı ve tedavisi, bazı endokrin hastalıklar, sağlıklı beslenme, hareketli yaşam ve egzersizin önemi en çok konuşulan konular arasında yer aldı.

 

'TÜRKİYE'DE 20 MİLYON OBEZİTE HASTASI VAR'

Obezitenin tanımı, nasıl önlenebileceği ve obezite hakkında bilinmesi gerekenlerin anlatıldığı toplantıda, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sibel Güldiken obeziteyi, beyaz yağ dokusunun vücutta kontrolsüz bir şekilde artması olarak tanımladı. Prof. Dr. Sibel Güldiken, "Obezite sıklığı Türkiye’de ve dünyada giderek artıyor. Türkiye 20 milyon obezite hastası ile Avrupa’da obezite görülme oranının en yüksek olduğu ülke. Obeziteyle mücadele etmek ve daha sağlıklı bir toplum için birlikte hareket edilmesi gerekiyor. Obezite, sadece Türkiye’de değil, dünyada da oranı giderek yükselen önemli bir sağlık sorunu. Sağlık Bakanlığı verilerine göre çok çarpıcı sonuçlarla karşı karşıyayız. Türkiye’de erkeklerin yüzde 20’si yani 5 erkekten 1’i, kadınların ise yüzde 40’ı, yani her 2-3 kadından birinin obeziteli. Yine 6 ile 18 yaş arası 10 çocuktan 1’inde obezite hastalığı mevcut. Bu sağlık sorunu ile en sık karşılaştığımız bölge Marmara. Güneydoğuda bu sıklık yüzde 20’lerde iken, Marmara bölgesinde oranların yüzde 35 oranında olduğunu görüyoruz.” ifadelerini kullandı.

TÜRKİYE OBEZ BİR ÜLKE KABUL EDİLEBİLİR

Güldiken, "Beden Kitle indeksi 25kg/m2 den fazla olursa kilo fazlalığından, 30 kg/m2 den fazla olursa obeziteden söz edilebilir. Bel çevresi ölçümü, obezitenin tespitinde daha hassas bir ölçüt ve Türkiye için obeziteyi gösteren Bel çevresi değerleri erkeklerde 104 cm, kadınlarda ise 88 cm'den fazla. Türkiye'nin yüzde 65'i kilolu sınıfına girmekte ve bu tabloya göre normal kiloda olan kesim için ise yüzde 35’lik bir dilim kalmakta. Türkiye obez bir ülke kabul edilebilir çünkü kilo ve boy üzerinden bir hesabımız var. En temelden kullandığımız rakam bu. Kiloyu boyun karesine böldüğünüzde 25 ile 18 arasındaki rakamları normal kabul ediyoruz, 25 ile 30 arasındaki rakamları kilolu grubun içine sokuyoruz, 30'un üzerindeki rakamları obez kabul ediyoruz. 40'ın üzerindekiler ise ‘ölümcül obez’ dediğimiz grubun içerisine giriyor. Kilolu gibi kabul ettiğimiz 25'in üzerinde gruba baktığımızda Sağlık Bakanlığı'nın sitesinde yüzde 65 olarak gözüküyor. Normal dediğimiz kesim yüzde 35'te kaldığı için Türkiye obez bir ülke olarak kabul edilebilir.” dedi.


'TEMELİNDE OBEZİTE YATIYOR'


Obezitenin görsel bozukluk ve psikolojik rahatsızlıklar dışında metabolik rahatsızlıkların da temelini oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Sibel Güldiken, birçok kronik hastalığın ve bazı kanser türlerinin altında yatan nedenin de obezite olduğuna dikkat çekti. Obezite ile ilgili problemleri olan hastaların, hastalığa yakalanmalarının altında yatan sebeplerin de iyi araştırılması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Sibel Güldiken; nedenlerini ortaya koyduktan sonra obezitenin altında yatan hastalıkların tedavisinin yapılması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Sibel Güldiken konuya ilişkin şu açıklamaları yaptı: “Obezite görselliğin ve kişinin psikolojik yapısının ötesinde kişinin metabolik hastalıklarının da temelini oluşturuyor. Bunlar, diyabet, hipertansiyon, mekanik bazı yürüme problemleri, astım gibi hastalıklar, safra kesesi taşı gibi sorunlar, hatta günümüzde yapılan çalışmalar bazı kanser türlerinin dahi temelinde obezitenin yattığını göstermekte. Biz bu hastalarımızı burada görmeye başladığımız zaman özellikle hedeflediğimiz, nerelerde problemler olduğunu tespit etmek, obezite hastalığını yol açabilecek altta yatan bir endokronolojik hastalık var mı, ilaç kullanım problemleri var mı, eğitimle ilgili sıkıntılar var mı, ya da altta yatan ciddi rahatsızlıklar var mı şeklinde bunlara öncelikli ayırt etmeye çalışıyoruz." diye konuştu.

'ÖNLENEBİLİR BİR HASTALIK'

Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Tuğrul Demirel ise cerrahi girişim ile obezitede istendik ve etkili sonuçlar alabildiklerini ancak öncelikli ve ideal tedavi yönteminin bu olmadığını söyledi. Cerrahi denilen şeyin bir ameliyat olduğunu kaydeden Demirel, “Obezitede cerrahi yöntem amacında çok etkili, çok dramatik sonuçları kısa sürede almanız, uzun ve verimli bir kilo kontrolü sağlamanızı mümkün kılmakta ancak kocaman amaları da beraberinde getirmekte. Cerrahi dediğimiz şey bir ameliyat. En hafifinden bir mide ameliyatı yapıyoruz. Daha farklı hasta gruplarında ince bağırsağı da içine alan ameliyatlar yapıyoruz ve bunlar çok büyük risk taşıyan işler. Burada işin temelini kaçırmamamız gerektiğini düşünüyorum. Üniversitede kurmaya çalıştığımız sistemde de obezitenin önlenebilir hastalık olduğunu anlatabilmiş değiliz. Obezite çocukluk çağında eğer önlem alınırsa, eğitim programlarında buna güçlü bir yer verilirse yetişkin çağında ciddi anlamda önlem alabileceğimiz bir sorun." dedi.

'İSTERSEK DEĞİŞEBİLİRİZ'

Demirel; “Bizim fıtratımızda hareketli olmamız var. Biz o hareketi vücudumuzdan uzak tuttuğumuz zaman bu organizma bu beden eklemiyle tükenmeye gidiyor. Kilolu olmak çok sağlıklı olmak olarak algılanmış bir durumdur. Düzen içerisinde olacağız, uykumuz düzenli olacak, sabah erken kalkacağız, toplu taşımadan arabadan uzak duracağız. Ne istiyoruz? Çok terlemeden, çok efor sarf etmeden bir yürüyüş istiyoruz. Bizim yapacağımız tek şey yürüyüş. İstersek değişebiliriz. Bu değişimi istediğimizin farkına varmamız lazım.” ifadelerini kullandı.

 

Haber / Buse SERİN