"Tarihi ve Ebedi Yönüyle Milli Mücadele"

Milli Mücadelenin 100. Yılı dolayısıyla Türk Ocakları Çerkezköy Şubesi ve Çerkezköy Belediyesi işbirliğiyle "Tarihi ve Ebedi Yönüyle Milli Mücadele" konulu panel düzenlendi. 

GÜNDEM 6.10.2019 11:14:00 0

 

Cumartesi günü saat 14:00’da Çerkezköy Ticaret ve Sanayi Odası Konferans Salonu’nda düzenlenen panel Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı. Panelin açılış konuşmasını yapan Türk Ocakları Çerkezköy Şube Başkanı Burak Candaş “Türk Ocakları Çerkezköy Şubesi olarak yaklaşık 2 yıldır ilçemize kültürel alanda hizmet vermeye çalışıyoruz. Her hafta Perşembe günleri ocak başı sohbetlerimizi yapıyoruz. Buralarda günlük veya tarihi, edebi bütün birikimimizi arkadaşlarımızın birikimlerine istifadeye sunuyoruz. Ayrıca bu ve benzeri salon programlarıyla da Çerkezköy’ün geneline hitap etmeye çalışıyoruz. Yine ülkemizin son yıllarda yaşadığı ve yaşamaya devam ettiği olaylar, atlattığı badireler göz önünde bulundurulduğunda 100 yıl önceki milli mücadelenin kutsallığı daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum. Onlar can verdiler, baş verdiler ama baş eğmediler. Bizlerin üzerine düşen ise hepsi rahmeti rahmana kavuşan bu kahramanların hatırasına sahip çıkmak, korumak, kollamak, Türk milletini çağdaş ülkeler seviyesine çıkarmak için durmadan çalışmak, binlerce yıllık Türk kültürünü gelecek nesillere aktarmak. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet yaşatmaktır” dedi.

 

“OSMANLI DEVLETİ SAVAŞTAN ÖNCE PAYLAŞILMIŞTI”

 

Panelin moderatörlüğünü yapan Kıbrıs Gazisi Emekli Tümgeneral Cumhur Evcil de “1.Dünya Harbine 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesiyle nokta koyduğumuzda Halep ve Musul hattında İngilizlerle, Doğu Anadolu’da da Ermenilerle halen savaş halindeydik. O zaman Avrupa’nın hasta adamı diye anılan Osmanlı İmparatorluğu daha savaştan önce İngiliz, Fransız ve Ruslar arasında adeta paylaşılmıştı. İngiltere Irak’ı alacaktı. Fransa Çukurova, Suriye ve Lübnan’ı alacaktı, Arabistan İngiliz ve Fransızlar arasında nüfus bölgesi olarak görünecekti. İstanbul ve Boğazlar da Rusların olacaktı. İtalya, Antalya ve çevresi, Yunanlılar da Büyük Yunanistan’ın peşindeydi. Daha 2 hafta bile geçmeden müttefik donanması İstanbul’a demir attı ve müttefik askerleri de İstanbul’da karaya çıkmaya başlamıştı. Trakya’da demiryollarını hemen kontrollerine aldılar. Her yerde Türk güvenlik güçleri de, polisi jandarması da emirlerine girmişti. Güneyde de Mersin, İskenderun ve Musul’u işgal eden İngiliz ve Fransızlar adım adım Toroslar’a doğru gidiyorlardı. Ateşkes malum ateş kesilecek savaş sona erecekti. Ancak savaş ve işgaller halen devam ediyordu Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra. Zira anlaşmanın 7’nci maddesi çok esnekti” dedi. 

 

“GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER”

 

Ateşkesten sonra Yıldırım Ordular Grup Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa’nın görevinin bittiğini, 13 Kasım’da Mustafa Kemal’in İstanbul’a döndüğünü anlatan Evcil “Boğazdan karşıya geçmek için Haydarpaşa’ya indiğinde onları görünce 5 yıl sonrasını düşünüyor, kurtuluşu görüyormuş gibi ‘Geldikleri gibi giderler’ demişti. Ama kolay değildi bu iş ve 1911’den beri devam eden savaşlarda Osmanlı İmparatorluğu, Türk halkı bütün kaynaklarını aşağı yukarı tüketmişti. Memleketin hali nereden bakılırsa bakılsın gerçekten kapkaranlıktı. Anadolu’dan, Trakya’dan sayıları ne olursa olsun Rum, Ermeni, Kürt, Arap, Çerkez asırlardır yan yana, iç içe yaşayan azınlıklar için şimdi her şeyin tam zamanıydı. Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da dostları ve arkadaşlarıyla bu duruma çare aradı. Bu çareleri şöyle özetleyebiliriz. Önce hükümete girip, hükümette yetkili olup bir çözüm bulmak. Ama olmadı. Atatürk arzu etmesine rağmen kabineye bir türlü giremedi. Daha sonra zorla kabineye girmeyi düşündüler. İhtilal yapalım, darbe yapalım gibi. Fakat bunu da yaptıkları takdirde zaten İstanbul’a hakim olan müttefikler onların emri altında bunları yapmanın zor olduğu ortadaydı. Hatta imkansız olduğu ortadaydı. Bir tek çözüm kalıyordu, Anadolu’ya geçip mukavemete başlamaktı. En doğru olan da buydu. İstanbul’da kurtuluş planlarını 6 ay müddetçe arkadaşlarıyla yaptığı bu çalışmada ona en çok yardım edenlerden biri de büyük komutanımız Kazım Karabekir Paşaydı. O da Erzurum’a kolordu komutanı olarak atanmıştı. Ve İstanbul’dan ayrılıp Erzurum Kolordu Komutanlığı’na katıldı” dedi. 

 

“HÜR ÖL, ESİR YAŞAMA”

 

Kazım Karabekir’in kızı Timsal Karabekir de babasının arşivindeki fotoğraflar eşliğinde O’nun anılarını anlattı. Kazım Karabekir’in ‘Hür öl, esir yaşama’ sözüne dikkat çeken Timsal Karabekir “Esaretin nasıl bir şey olduğunu bizzat yaşayarak bizlere anlatıyor” dedi. Kazım Karabekir’in Kerevizdere Mevkiinde Fransızlarla çarpışırken fotoğrafını paylaşan Timsal Karabekir, babasının o günleri anılarında “Kerevizdere’den su değil kan akıyordu” sözleriyle anlattığını söyledi. Kazım Karabekir’in kurban bayramında askere kurban bayramı mesajını da paylaşan Timsal Karabekir “Mesajında diyor ki ‘Bu yıl düşmanın zulmü nedeniyle Osmanlı’dan hiç kimse hac görevini yapamıyor. Bu melanet Gayretullah’a dokunacaktır. Gelecek yıl muzaffer olarak Allah’ın huzurunda görevimizi yapacağız. Bugün her evde tekbirlerle kurbanlar kesilirken biz Çanakkale’de verdiğimiz kurbanlara Fatihalar okuyalım’” ifadelerini kullandı. Brest Litovsk Antlaşması ile Ruslar yurdumuz terk ederken yerlerini ve silahlarını Ermenilere bıraktığını söyleyen Karabekir “Türkler ve Ermeniler kardeş ilişkisi içerisinde yaşarken Rusların 40 yılda yapmadığı zulmü Ermeniler kardeş bildikleri Türklere yapıyorlar” dedi. 

 

 

“DÜNYA ÜZERİNDE HİÇBİR GÖZE GÖSTERMESİN”

 

Babasının kurtardığı yerleri “Erzincan, Erzurum, Sarıkamış, Kars ve ötesi” diyerek anlattığını söyleyen Timsal Karabekir, babasının o günleri anılarında “Halk beni karşılıyor. Gülerek beni karşılıyor, dişlerini görecek mesafedeyim. Biraz daha yaklaştığımda ortada bir tuhaflık hissettim. Bu insanlar hiç kımıldamıyordu. Biraz daha yaklaştığım zaman dehşetle gördüm ki her biri Ermeniler tarafından canlı canlı birer kazığa oturtulmuştu. Izdıraptan kasılmıştı çehreler ve öyle can vermişlerdi. Allah benim gözümün gördüklerini dünya üzerinde hiçbir göze göstermesin” sözleriyle anlattığını söyledi. Kazım Karabekir’in “daha ötesi” dediği yerin Nahçıvan olduğunu söyleyen Karabekir “Nahçıvan’daki canlarımız da ızdırap çekiyorlar. Halen de canlar ızdırap çekmekte Azerbaycan’da. Kazım Karabekir Nahçıvan’a geçiyor. Orduyu teşkilatlandırıyor, kurtuluşu sağlıyor. Okullar açılıyor, tiyatro açılıyor. Amacı Bakü’ye kadar gitmek. Fakat Kazım Karabekir İran Tebriz’de ‘Mondros Ateşkes imzalandı, geri dön’ emri alıyor. Ateşkes 2 devlet arasında savaşın durmasıydı. Ama Osmanlı için ateşkes ‘gel vatanımı zapt et” olmuş. Baştaki padişah aciz, egemen yabancı güçler. Kazım Karabekir Batum’dan gemiye binerek deniz yoluyla İstanbul’a geliyor. Gördüğü manzara, düşman küstah bir tavırla, padişahın sarayına mevzilemişler toplarını, Çanakkale geçilmiş. Kazım Karabekir bunları gördüğü zaman çok ızdırap çekiyor. O yeminini o an orada ediyor ‘Tek dağ başı mezar oluncaya kadar çarpışacağım’” ifadelerini kullandı. 

 

“TOPRAKLARIMIZDA BİR TEK TOPLU ERMENİ MEZARINA RASTLANMADI”

 

Erzurum yakınlarında açılan bir toplu Türk mezarının fotoğrafını da paylaşan Timsal Karabekir “Daha açılmayı bekleyen toplu Türk mezarları var. Her birinin üzerinde kanlı Kur’an-ı Kerim parçaları ve ay yıldızlı düğmeler çıktı. Iğdır’daki açıldığı zaman ben de oradaydım. Daha açılmayı bekleyenler var. Bütün araştırmaların karşısında bizim topraklarımızda bir tek toplu Ermeni mezarına rastlanmadı” dedi. 

 

“ÖLENE KADAR UNUTMAMAMIZ GEREKEN BİR PAÇAVRA”

 

15. Kolordu Komutanlığı’na atanan Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal’i ziyaret ederek “Paşam İstanbul’da kalmakla hiçbir şey elde edemeyiz. Kurtuluşu anahtarı Doğu’dadır. Doğuya gel ben 15. Kolordunun başına Erzurum’a gidiyorum. Sizi bütün kolordumla destekleyeceğim” dediğini ve Mustafa Kemal Paşa ile vedalaştıktan Erzurum’a gidebilmek için deniz yoluyla Trabzon’a gittiğini belirten Timsal Karabekir “Trabzon’da rıhtıma adım atar atmaz ‘Şuandan itibaren olay Mehmetçiğin namlusunun ucundadır. Ordum ve ben milletin hakkını millete vermek üzere ölümü göze almışızdır. Ben buraları hülyalı kafalara vermeye değil, topraklarımızda gözü olanın gözünü oymaya geldim’ der. Mustafa Kemal Paşamız 3. Ordu Müfettişliğine atanır. Baştaki padişah aciz. Mustafa Kemal Paşamıza verilen görev ‘Türk’ün silahlarını topla, Türk’ün isyanını bastır.’ O yüce insan her göreve razıdır yeter ki ayaklarını mukaddes Anadolu topraklarına atabilsin” dedi. O dönemde Mustafa Kemal’in İstanbul’dan Samsun’a gidebilmesi için İngilizlerin verdiği pasaportu da paylaşan Timsal Karabekir “Esir konumundayız kendi vatanımızda. Padişah ‘Git paşam vatanı kurtar’ diyemiyor. İngiliz’in verdiği pasaport olmadan Mustafa Kemal İstanbul’dan Samsun’a gidemezdi. Cumhuriyeti en güzel anlatan belgedir ölene kadar unutmamamız gereken bu paçavra” dedi.  

 

“O GÜN BU KONAKTA MUSTAFA KEMAL ‘ATATÜRK’ OLUR”

 

Amasya Genelgesi’nin dünyaya “Vatan bir bütündür bölünemez, millet bir bütündür bölünemez” diye haykırdığını belirten Karabekir, İngilizlerin buna çok sinirlendiğini, ‘Biz onu Türk’ü bastırsın diye izin verdik, O Türk’ü yüreklendiriyor’ diyerek Mustafa Kemal’in tutuklanması için padişaha baskı yaptığını ifade ederek “Mustafa Kemal Paşa görevden alınır. Kazım Karabekir’e Mustafa Kemal’i tutuklama emri veriyor padişah. Kazım Karabekir Saray’a red cevabı veriyor ‘Ben Mustafa Kemal’i tutuklamam, O bu vatan için çalışmakta’ diyor. O yüce insan tutuklanacağını azledileceğini duyunca ordudan istifa eder. Erzurum’da bir konakta Mustafa Kemal Paşa 7-8 Temmuz gecesi istifa etmeye karar verir. 9 Temmuz günü bu konakta maşa başında Rauf Orbay’la otururken sivildir. O sırada Cevat Abbas ‘Paşam, Kazım Karabekir bir bölük süvariyle gelmekte’ der. Anılarında Rauf Orbay ‘Mustafa Kemal bir an sarardı. ‘her şey buraya kadarmış Rauf. Milli mücadele başlamadan bitecek’ dedi’  diye anlatır. İçeriye Kazım Karabekir girer. Mustafa Kemal Paşamızın karşısında sert bir asker selamı çakar ‘Paşam, dün olduğu gibi bugün de tüm kolordumla emrinizdeyim’ der. Türk’ün kurtuluş yıldızının parladığı an. İşte o konakta İstiklal Savaşımız başlar ve kazanılır. O gün bu konakta Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli atılır. O gün bu konakta Mustafa Kemal ‘Atatürk’ olur” dedi. O dönemde 15. Kolordunun askerleri terhis edilmeyen, silahları toplatılmayan tek ordu olduğunu kaydeden Karabekir “Kazım Karabekir’i Erzurum kongresinde bizzat göremezsiniz. Çünkü kongre sivil bir kongre, Kazım Karabekir asker. Bütün altyapıyı hazırlıyor, Erzurumluya Mustafa Kemal Paşamızı tanıtıyor, başkan olmasını sağlıyor. Erzurum’da Kazım Karabekir’in başında bir İngiliz Albay var. Elindeki silahları teslim etmesini istiyor. Karabekir onu oyalıyor. Öyle bir an geliyor ki oyalamayacak. ‘Tamam albay ben bütün silahların şarjörlerini silaha yükletiyorum ama Türk halkının ne yapacağına karışmam’ diyor. Tren yol alır almaz bütün askerini topluyor. ‘Hepiniz köylü kıyafeti giyeceksiniz. 3 istasyon ileride raylar bozulacak, makinist etkisiz hale gelecek, bütün  silahlar geri kaçırılacak’ diyor” ifadelerini kullandı. 

 

“ÖLÜLERİMİZ ‘ERZURUM BİR TÜRK YURDUDUR’ DİYE HAYKIRDI”

 

Amerikalı bir generalin 2 rapor yazmak için Erzurum’a geldiğini söyleyen Timsal Karabekir “Birinci rapor ‘Erzurum bir Türk yurdu mudur, Ermeni yurdu mudur’. Kazım Karabekir, Erzurum Valisi ve Belediye Başkanıyla beraber gelen misafiri kaleye çıkarıyor. ‘Burası kimin yurdu ölülerimiz söylesin. Burada ölmüş, burada gömülü olan Müslüman Türk ahalinin mezarları bir uçtan bir uca kadar, şurada da ufak bir Ermeni mezarlığı” diyorlar. Ölülerimiz ‘Erzurum bir Türk yurdudur’ diye rapor yazdırmıştır. İkinci rapor güncel. Kazım Karabekir Ermeni vahşetini generale anlatıyor. General 2. Raporunda da ‘24 Nisan Amerikan senatosuna sunduğum rapordur. Yerinde inceledim, Erzurum’a gittim. Esas yok edilmeye çalışılmış olanlar öz yurtlarında Türklerdir. Türkler Ermenilere kötü davranmamıştır’ diye yazıyor” dedi. Kazım Karabekir’in 26 Ocak 1948’de Ankara’da vefat ettiğini ve tabutunun çok eski bir bayrağa sarıldığını söyleyen Karabekir, şairin bunu “Kars kalesine çekilen şanlı bayrak, tabutunun üstünde ağlıyor hıçkırarak. Bütün Türklük alemi katılıyor bu yasa. Ayrılmayız izinden, yer yerinden oynasa” dizeleriyle anlattığını söyledi. Kazım Karabekir’in “Vatandaş! Yanlış bilgi felaket kaynağıdır. Her işin evvela hakikatini ara ve öğren. Sonra münakaşasını istediğin gibi yap. Birincisi vicdanına, seciye ve irfanına dayanır” sözlerini de paylaşan Timsal Karabekir “Bunu da onun bir vasiyeti olarak sizlere emanet ediyorum” dedi.  

 

“MİLLİ MÜCADELENİN MİTOLOJİK ARKA PLANI”

 

Panelde Metin Savaş “Milli Mücadelenin Mitolojik Arka Planı” ile ilgili bilgiler verdi. Tarihte sürekli döngülerin olduğunu kaydeden Savaş “Kurtuluş Savaşı verdim. Ama bu tarihteki ilk kurtuluş savaşı değildi. Daha önce de yaşandı. Bundan sonra da maalesef yine olacak. Çünkü tarih döngüden ibarettir. Ama yine başaracağız. Bazı milletler sonsuz döngüde yok olmazlar. Yok olmayan bazı milletlerden biri de Türk milletidir. Tekrar Kurtuluş Savaşı yapmamız gerekirse yaparız. Korkmayalım” dedi. Ergenekon ile Milli Mücadelenin ilgisini de anlatan Savaş “Ergenekon’da bir oğlan çocuğu hayatta bırakılıyor. Kolu bacağı kesiliyor, parçalanıyor. Bir dişi kurt geliyor, o oğlan çocuğunu sahipleniyor. Onu korunaklı mekana götürüyor, Ergenekon dediğimiz mekana. Burası aslında anne rahmidir. O anne rahminde Türk tekrar doğuyor, çoğalıyor. Osmanlı İmparatorluğu da 3 kıtaya hükmediyor. Son geri çekiliyor, parçalanıyor. Geriye tek bir Türk çocuğu kalıyor: Anadolu. Anadolu aynı zamanda Ergenekon yurdudur. Türk dünyasının çağdaş Ergenekon’u Anadolu’dur. Anadolu aynı zamanda bozkurttur. Mustafa Kemal Atatürk’ün lakaplarından biri bozkurttur. Bu ırkçılık değil. Tarihi gerçeklerdir. Bunun siyasi partilerle hiçbir alakası yoktur. Mustafa Kemal Atatürk’ü ya da Kazım Karabekir Paşayı hiçbir partiye indirgeyemezsiniz. Dolayısıyla Kurtuluş Savaşı da hiçbir ideolojiye sığmaz” dedi. 

 

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN UMAY ANASI ZÜBEYDE ANA’DIR”

 

Türk mitolojisinde bir tanrıça olduğunu kaydeden Savaş “Umay Ana Türk mitolojisinde tanrıçadır. Türk milletini yaratan tanrıçadır. Umay Ana ölümsüzdür, kılık değiştirerek daima varlığını sürdürür. Türk mitolojisinde Osmanlı için Umay Ana’nın güncellenmiş hali Osman Bey’in annesi Halime Hanım’dır. Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni Umay Anamız da Zübeyde Ana’dır” dedi. Akademisyen Yasin Yavuz da “Milli Mücadele ve Türk Şiiri” hakkında konuştu. Anadoluculuk ideolojisinin bir memleket edebiyatı yarattığını söyleyen Yavuz “Anadolu’nun işgal edilen topraklarının renkler yoluyla ifade edildiğini görüyoruz. Bu dönemin en önemli 2 imaj rengi vardır. Siyah ve kırmızıdır. Ümitsizlikten bahsedilse Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’na ‘korkma’ diye başlamıştır. Ümitsizliğin yanında bir de ümit vardır. Mehmet Akif Ersoy kendi döneminde Türk milletini en iyi okuyan şairlerin başında gelmektedir. Mehmet Akif Ersoy galibiyetteki ilk şartın korku duygusunun yok edilmesinde görmüştür. Üzerinde şiirler yazılan milli mücadele vatan mücadelesidir. Milli mücadelede Mustafa Kemal dışında öne çıkan bir unsur vardır, o da Türk kadınıdır. Edebiyat tarihinde çeşitli yapılara bürünerek çağırılan bir kurtarıcı daima vardır. Milli mücadelede çağırılan, kurtarıcı olarak görülen kişi ise Mustafa Kemal Atatürk’tür” dedi. Panelin sonunda konuşmacılara günün anısına plaket verildi. 

 

Haber / Gülveren ALTUNOĞLU