Trakya'daki il, ilçe ve beldelerimizi tanıyalım...

SAKA ERİ HAYRABOLULU HÜSEYİN

KÜLTÜR SANAT 27.01.2015 19:14:00 0
Trakya

Çanakkale savaşlarında büyük bir kahramanlık ve cesaret örneği gösteren Hayrabolulu Saka Eri Hüseyin’in bölgede bir efsane gibi dilden dile kahramanlıkları anlatılmaktadır. Biz hazır bu sayımızda Hayrabolu’yu tanıtırken bu eşsiz kahramanlarımızdan biri olan Hayrabolulu Saka Eri Hüseyin’i de tanıtılım dedik ve bilmeyenlerinde tanımasını istedik. Bu satırlarda  yaptığımız araştırmalar neticesinde Saka Eri Hüseyin’in komutanı ile arasında geçen konuşmaları aktarıyoruz.

(Çanakkale şehitlerimizin aziz hatırasına)TAK. Bir topuk selâmı, cılız. 

Hayrabolulu Hüseyin, emret kumandanım.

Hüseyin oğlum, kaç yaşındasın? diye sordu kumandan. Karşısında hazır ola geçmiş kibrit çöpünden hallice delikanlıya. Delikanlı dediysek de, asker kaputunun içinde ha var ha yok gibiydi. Henüz bıyıkları bile bitmemiş, parlak yüzlü bir oğlancıktı aslında Hüseyin, Hayrabolulu Hüseyin..

-Onüçümden ay aldım kumandanım 

-Küçüksün!

-Ama kumandanım askere ihtiyaç vardır…

-Çocuksun!

-Ama kuman...

-Sana silah emanet edemem. Seni cepheye süremem. Hüseyin, ağlamaklı oldu, gözleri doldu

-Lakin mühim bir vazife verebilirim. Seni Saka Eri yaptım Hüseyin. Bu bölüğün su ihtiyacını sen karşılayacaksın. Sana bir de katır verecekler. Eratı susuz koma. Koma ki; koşacak, hendek aşacak, fişenk atacak hâli dermanı kesilmesin.

-Emredersin kumandanım!

Kendisine silah emanet edilmeyen Hüseyin, alacakaranlıkta katırını alır yola çıkardı. En yakın köye varır, tahta damacanalarını su doldurur ve akşam karanlığında bölüğe taşırdı. Görevini hiç aksatmazdı. Aman erat susuzluktan yanıyordur şimdi der, hiçbir yerde oyalanmazdı.

İkinci Anafartalar taarruzundan sonra, ordu Anafarta Ovası'na ve tepelere yerleşmişti. Bu birlikler, kendilerine göre siperler kazıyorlar ve zaman zaman da İngilizler'in kısmî taarruzları karşısında, direnemeyip bu siperleri düşmana kaptırıyorlardı. 

İşte böyle bir günün arifesinde Saka Hüseyin, sabahın alacakaranlığında katırı ile yola çıktı. Bigali Köyü'ne gidip, kuyulardan su çekecek, akşam karanlığında da, geri dönecekti. 

Bir kaç saat sonra köye vardı. Kuyuyu bulup, damacanalarını silme doldurdu. Kuyunun başında bir miktar oyalanıp, günün batmasını bekledi. Hava alacalandı. Gün batmak üzereydi. Saka Hüseyin yola çıkmadan önce, her zaman yaptığı gibi katırının kulağına eğilerek: Deh! Büyük Anafarta Köyü'nün üstünden, Otuz beşinci Piyade Alayı'nın bulunduğu siperlere! Katır önde, Hüseyin arkada yola çıktılar.

Hüseyin elinde bir değnek taşa çalıya çaktıra çaktıra giderken, bir de türkü tutturmuş:

Çeşmeye varmadın mı

Gül koydum almadın mı

Ben sevdadan ölüyom

Sen sevdalanmadın mı?

Hava iyice karardığında Hüseyin, alayın yakınlarına varmıştı. Varmıştı ama, o gün iş de iyice kızışmıştı. İngiliz topçusu, nefes aldırmadan siperlere bomba yağdırıyordu. Güllenin merminin sayısı belli değil. Saka Hüseyin siperlere yaklaşmanın imkânı olmadığını anlayınca katırıyla birlikte bir çukur bulup sindi. Saatler sonra bataryalar durdu. Makineli tüfekler sustu. Ses, duman, gümbürtü kıyamet kesildi. 

Hüseyin çukurdan çıkıp katırı dehledi. Katır önde, o arkada, yollarına devam ettiler. "Bölük su bekler" diye iç geçirdi. Üstelik yaralılar da vardır şimdi. Onlar iki kere su bekler. 

Ansızın bir ses karanlıkta kükredi. Hüseyin bu garip kelâmın ne olduğunu anlamadı ama, hiddetinden ve şiddetinden "dur" anlamına geldiğini anladı. Durdu. Birden iki yanında iki karaltı belirdi. Yine hiç duymadığı bir lisan ile bağırmaktaydılar. Saka Hüseyin vaziyeti farketti. Siperler el değiştirmişti. Burası artık Otuzbeşinci Piyade Alayının değil, bilmem kaçıncı düşman alayınındı. Auckland Taburu'nun Anzak devriyelerine yakalanmıştı.

Saka Hüseyini aldılar, katırı da arkasından çeke çeke kumandanlarının karşısına çıkardılar. Hüseyin önceleri çok korktuysa da, hissettirmedi. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, ellerini kollarını sallıyor ve katırın üzerindeki su damacanalarını gösteriyordu.

İngiliz kumandan Hüseyin'in bu tuhaf neşesine bir anlam veremedi. "Tercüman bulunsun" diye emretti -Kimsin? Göğsünü kabartarak:

-Otuz Beşinci Piyade Alayı İkinci Bölükten Saka Eri Hayrabolulu Hüseyin, emret gavur kumandanı

-Burada ne işin var?

-Bu su damacanalarını kumandanım gönderdi. Git dedi. Yaralıları vardır. Su bizim tarafta kaldı gelip alamazlar, sevaptır. Eğer suyun zehirli olduğundan şüphe ederlerse de gözlerinin önünde bir tas iç.

Anzak teğmen kıpkırmızı kesildi. Bütün gün başlarına gülle yağdırdığı, taş üstünde taş, gövde üstünde baş kalmasın diye yapmadığını bırakmadığı insanlar, nasıl olurda. Bu akıl alacak iş miydi? Gözleri doldu. İlk iş Hüseyin'i tutup yanaklarından öpmek oldu. Oturtup biraz dinlendirdiler. Sonra suları katırdan indirip yerine paket paket sarma tütünü, çikolata, et konserve… Artık ellerinde ne varsa erzak, yığma yaptılar. 

"Haydi, good bye, good bye, haydi!"

Hayrabollu Saka  Eri Hüseyin, gecenin karanlığında siperden sipere atlaya zıplaya alayının mıntıkasına vardı. Başından geçenleri bir bir anlattı. Gerçi Mehmetçik, domuz etidir diye ete konserveye dokunmadı ama diğer kumanya pek makbule geçti. O gece sessiz geçti. Saka Hüseyin, çehresine sabitlenmiş bir tebessümle yıldızları saya saya uyudu. Asker, yaralarını sardı, şehitlere dualar edildi ve Hüseyin'in cinliğini anlatıp anlatıp gülüştü. Bölük Kumandanı, Hayrabollu Hüseyini tebrik etti, alnından buseledi. "Harp sonunda göğsünde nişanını hazır bil" diye de müjdeledi. 

Saka Hüseyin Çanakkale'den sağ salim memleketi Hayrabolu'ya döndü ve vefat ettiği 1975 yılına kadar da Hayrabolu'da yaşadı. Vefatı öncesi de şehir merkezine heykeli dikildi.Eğer yolunuz Hayrabolu’ya düşerse Hayrabolu’daki tarihi mekanlar ile Saka Eri Hüseyin’in Anıtı’nıda ziyaret edin. 

Hazırlayan/Seyit SÜREN